11 Haziran 2025 tarihi itibarıyla, ÖSYM (Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi) Aday İşlemleri Sistemi’nde (AİS) yaşanan sorunlar, öğrenci ve adayların büyük bir kısmında tedirginlik yarattı. Türkiye’deki en önemli sınav ve yerleştirme süreçlerini yöneten ÖSYM'nin bu durumdan nasıl etkilendiği, adayların ve ailelerin gözünden kaçmadı. Adayların sınav süreçleri ve sonuçları ile ilgili endişeleri, internet üzerinde sosyal medya platformlarında hızla yayılan tartışmalarla daha da arttı. Peki, ÖSYM gerçekten çöktü mü? AİS neden açılmıyor? Bu soruların yanıtları, toplumsal ruh halini ve psikolojik etkileri derinlemesine incelemeyi gerektiriyor. Bu yazımızda, yaşanan olayların psikolojik etkilerini ve muhtemel sonuçlarını detaylı bir şekilde ele alacağız.
ÖSYM, Türkiye’de kamuoyunun en çok güvendiği sınav kurumlarından biridir. Yükseköğretim kurumları sınavları, KPSS gibi kamu personeli seçim sınavları ve diğer önemli değerlendirme süreçleri ÖSYM tarafından yönetilmektedir. Her yıl yüz binlerce aday, hayalindeki mesleği veya üniversiteyi kazanma umuduyla bu sınavlara katılmaktadır. Bu nedenle, AİS’nin düzgün çalışmaması, birçok adayın hayatını doğrudan etkilemektedir. Adayların sınava girdiği an ile birlikte, bütün bir yıl boyunca sürdürdükleri emeklerini değerlendirme fırsatı üzerine kurulu olan bu sistemde yaşanan sorunlar, psikolojik olarak ciddi stres ve kaygılara yol açabilir.
ÖSYM’de yaşanan teknik aksaklıklar, sonuçların zamanında açıklanmaması veya AİS’nin açılamaması gibi durumlar, toplumsal olarak büyük bir kaygı yaratmaktadır. Adaylar, sınavlarına harcadıkları emeklerin karşılığını alma umuduyla baskı altında kalmakta; zaman geçtikçe bu baskı katlanarak artmaktadır. Özellikle üniversite yerleştirmeleri üzerine çalışan gençler, gelecekteki kariyerlerini oluşturacak olan bu süreçte belirsizliklerle karşılaşması, kaygı ve endişeleri artırmaktadır. AİS’nin açılmaması durumunda, adaylar kendilerini çaresiz hissetmekte, gelecekleri hakkında sorgulamalar yapmaktadır.
Bu tarz belirsizlikler, gençlerin ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Kaygı saldırıları, depresyon belirtileri ve stresin artışı, gençlerin performansını olumsuz etkileyebilir. Bunun yanı sıra, bu süreç aileleri de etkileyerek, hem duygusal hem de finansal baskılar yaratmaktadır. Öğrencilerin başarısızlık korkusu, motivasyon eksikliğine ve hatta akademik başarısızlıklara neden olabilir.
ÖSYM’deki sorunların ötesinde, gençlerin bu tür durumlarla başa çıkabilmesi için duygusal destek mekanizmalarının devreye girmesi gerekmektedir. Aileler, öğrencilerin stresle nasıl başa çıkacaklarına dair rehberlik yapmalı; eğitimciler, psikolojik destek sağlayarak gençlerin bu zorlu süreçten en az hasarla çıkmalarını sağlamalıdır.
ÖSYM’nin Aday İşlemleri Sistemi’nde yaşanan sorunlar, sadece bir teknik arıza değil, aynı zamanda toplumun ruh sağlığı üzerinde önemli etkilerde bulunabilen bir durumdur. Gençlerin zihinlerindeki kaygıları azaltmak ve belirsizliklerle başa çıkmalarını sağlamak için farkındalığın artırılması önem taşımaktadır. Aileler, öğrencilerin duygusal yükünü hafifletmek için açık iletişim kurmalı; eğitim kurumları ise psikolojik destek mekanizmaları oluşturmalıdır.
ÖSYM’nin hızlı bir şekilde problemsiz çalışmasını sağlamak, geleceği etkileyen bu sistemin sağlıklı işlemesi adına gerekli tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir. Adayların yaşadığı belirsizliğin bir an önce giderilmesi, tüm eğitim sisteminin dolaylı olarak olumlu bir şekilde etkilenmesine katkı sağlayacaktır. Sonuç olarak, bu tür durumlarla karşılaşmamak adına sürekli güncellenen bir sistem ve etkili iletişim stratejileri geliştirilmelidir.