Marmara Denizi, son yıllarda yaşadığı müsilaj (deniz salyası) problemi ile gündemden düşmüyor. Hızla yayılan bu doğal oluşum, hem ekosisteme hem de bölgedeki insanların psikolojik iyi oluşuna ciddi tehditler getiriyor. Çevresel faktörler, bireylerin ruh sağlığı üzerinde belirleyici bir rol oynarken, denizlerimize yönelik yaşanan bu durum, kaygı, stres ve umutsuzluk duygularını tetikleyebiliyor.
Son yıllarda dünya genelinde yaşanan çevresel krizler, insanların ruh sağlığı üzerinde derin etkiler bırakıyor. Marmara Denizi’nde yoğun şekilde görülen müsilaj, görsel ve fiziksel açıdan rahatsız edici olmakla kalmıyor, aynı zamanda bu durumun yarattığı kaygı ve belirsizlik, bireylerde stres seviyesini artırıyor. İnsanlar, doğanın bu şekilde zarar görmesini izlerken, kişisel kaygı ve duygusal yükler taşıyor. Hissedilen bu buhran, özellikle doğayla iç içe olan bireylerde daha belirgin olabiliyor. Doğa ile olan bağın zayıflaması, yalnızlık, kaygı, öfke ve huzursuzluk gibi duygusal tepkimelere yol açıyor. Ayrıca, müsilajın neden olduğu ekosistem değişiklikleri, deniz ürünleri ile geçinen balıkçılar başta olmak üzere birçok insanı olumsuz etkilediğinden, bu durum ekonomik kaygılara da dönüşebiliyor.
Müsilaj, aslında doğada var olan bir durum; ancak insan faaliyetleri sonucunda artan kirlilik, bu doğal sürecin hızlanmasına neden oluyor. Marmara Denizi, sanayileşmenin yoğunlaştığı bir bölge olması sebebiyle, zamanla kirlenerek ekosistem dengesinin bozulmasına zemin hazırladı. Bu durumun insanlar üzerindeki etkileri ise zamanla karmaşık bir yapıya büründü. İnsanlar, denizin yüzeyinin yeşil bir tabakayla kaplanmasına tanıklık ettikçe, bireysel ve toplumsal seviyede kaygı ve korku duyguları artmakta. İnsanlar, gelecek kuşaklara ne bırakacakları, deniz ürünlerinin sağlıklı olup olmayacağı ve çevresel tehditlerle nasıl başa çıkacakları konusunda endişeye kapılıyor.
Psikolojik boyutta bu kaygılar, bireylerin zihninde döngüsel olarak yer alırken, aynı zamanda evde hissettikleri huzuru da etkiliyor. Huzursuz bir zihin yapısı, günlük hayatı ve bireysel ilişkileri olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin, denizle iç içe yaşamaya alışık olan bireyler, sevdikleriyle geçirdikleri zamanın azalması ve kirlilik nedeniyle yaşadıkları hayal kırıklıkları sebebiyle sosyal ilişkilerinde zorluklar yaşayabiliyorlar. Bunun yanında, Marmara Denizi'nin durumu, doğada yaşanan değişimlerin getirdiği kaygılar, ruhsal rahatsızlıkları da tetikleyebiliyor; kaygı bozuklukları ile depresyon gibi durumların artışı gözlemleniyor.
Peki, böyle bir durum karşısında bireyler ne yapabilir? Öncelikle, farkındalığın artırılması, toplumsal bir bilinç oluşturma adına oldukça önemli. Bilinçli bireyler olarak, çevreye karşı sorumlu olmak, hem bireylerin ruhsal sağlığını korumaya yardımcı olur hem de ekosistemi koruma noktasında bir adım atmamızı sağlar. Ayrıca, toplumsal destek gruplarına katılmak ya da bu meseleye duyarlı arkadaş çevreleri oluşturmak, kendimizi daha iyi hissetmemize yardımcı olabilir. Doğa ile kontağı artırmak, meditasyon ve mindfulness teknikleriyle bir araya gelmek, zihni güçlendirmenin etkili yöntemlerinden bazılarıdır. Bütün bu tedavi yöntemleri, hem bireysel düzeyde hem de toplumsal boyutta ruh halimizi iyileştirecek yöntemler arasında yer alıyor.
Özetle, Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorununu yalnızca bir çevresel mesele olarak görmek yetersiz. Bu durum, ruhsal sağlığımız üzerinde ciddi etkilere sahip. Devletin ve ilgili kurumların atacağı adımlar kadar bireylerin tutumları da hayati önem taşıyor. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bilinçlenmek, geleceğe daha umutlu bakmamıza yardımcı olabilir. Unutmayalım ki, sağlıklı bir deniz, sağlıklı bireyler demektir. Marmara Denizi'nin iyileşmesi, hepimizin ortak sorumluluğudur.