Türkiye'nin kar tatil cenneti Kartalkaya’da meydana gelen büyük facianın ardından açılan dava, kamuoyunun dikkatini çekmeye devam ediyor. 2021'de yaşanan bu trajik olayda, birçok insan hayatını kaybetmiş ve pek çok kişi yaralanmıştı. Olayın ardından başlatılan hukuki süreçte geçtiğimiz günlerde 7'nci duruşma gerçekleşti ve bu duruşma, sanıkların davranışları ve mahkeme içindeki dinamikler açısından dikkat çeken bir görüntüye sahne oldu. Avukatlar ve gözlemciler, duruşmayı girizgâhı bir tiyatro gösterisine benzetti. Bu bağlamda, olayın psikolojik boyutları da merak uyandırıyor.
Duruşmada, sanıkların tavırları ve ifade biçimleri, izleyenler tarafından adeta bir tiyatro oyunu şeklinde yorumlandı. Savunma avukatları, müvekkillerini savunurken, mahkemede diji bir dramatizasyon sergilemeleri eleştiri konusu oldu. Olayın üzerine düşündüğümüzde, bir facianın hukuksal sonuçlarının yanı sıra insan psikolojisi üzerindeki etkileri de göz ardı edilemez. Zira, sanıkların yaşanan acı olayla hiçbir şekilde ilişkilendirilmemesi, mağdurların aileleri açısından son derece travmatik ve adaletsiz bir durum yaratıyor.
Mahkemede yer alan gözlemciler, sanıkların ifadelerine yönelik olarak, "Gerçek bir sorgulama değil, daha çok bir sahne performansı izliyoruz." yorumunda bulundular. Bu durum, insanların adalet sistemine olan güvenini zedelemekte ve davayla ilgili kamuoyunda yeni tartışmaların doğmasına sebep olmaktadır. Dava süreci, sadece hukuki bir mücadele olmaktan çıkıp, aynı zamanda bir psikolojik değerlendirme ve toplumun adalet anlayışına yönelik de önemli bir sorgulama haline gelmiştir.
Bunun yanında, Kartalkaya faciasının toplumsal psikoloji açısından da önemli sonuçları bulunmaktadır. Yaşanan bu tür travmatik olaylar, sadece doğrudan mağdurlarını ve onların ailelerini değil, aynı zamanda toplumun genelini etkiler. Facia sonrası yaşanan yas süreci, birçok insan için travmatik anılarla doludur. Kayıpların ardından gelen hüzün ve çaresizlik, bireylerin yaşam kalitesini doğrudan etkileyebilir. Bu tür olayların medyada bu kadar çok gündeme gelmesi, toplumun bu travmalarla yüzleşme biçimini de ortaya koymaktadır.
Duruşmaların seyrinin sanıkların performanslarına aşırı vurgu yapması, mağdurların aileleri ve toplumun diğer kesimlerinde derin bir kızgınlık yaratıyor. Özellikle, kaybedilen hayatların ardındaki hikâyeler yeterince anlatılmadığı sürece, toplumda bir kenarlaşma hissiyatı oluşuyor. İşte burada psikolojinin rolü daha da önemli hale geliyor. Toplum, yalnızca adaletin sağlanmasını istemiyor; aynı zamanda kaybettikleri hayatların anmalarını ve hikâyelerini duyulmayı bekliyor. Adaletin sağlanması, yalnızca hukuki bir süreç olmaktan çıkıp, aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir travmanın onarımı haline geliyor.
Sonuç olarak, Kartalkaya faciası davası, yalnızca bir adalet mücadelesi olarak değil, aynı zamanda toplumun psikolojik dinamiklerini sorgulayan bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Sanıkların tutumları, ortaya koydukları savunmalar ve mahkemede sergiledikleri davranışlar, sadece kendilerinin değil, tüm toplumun travmalarını yeniden açığa çıkarıyor. Bu konunun sosyal bir sorun olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz; zira adalet arayışı, yalnızca yapılan hataların cezasını çekmek değil, aynı zamanda bunca kaybın, acının ve travmanın üstesinden gelmekle de ilgilidir.