İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlık mücadelesinin ve millet bilincinin simgesi olarak 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiştir. Bu önemli tarihi olay, yalnızca bir ulusun bağımsızlık sembolünü kazanması değil, aynı zamanda kolektif bir hafızanın da inşasına giden yolda atılan büyük bir adımdır. İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, meşhur şiiri ile Türk milletinin tarihsel derinliklerini, kültürel zenginliğini ve bağımsızlık arzusunu etkileyici bir dille ifade etmiştir. Bugün, marşın kabulünün 104. yılında, sıklıkla unutulan bir konuyu ele almak istiyoruz: İstiklal Marşı'nın psikolojik etkileri ve bireyler üzerindeki yansımaları.
İstiklal Marşı, milli birlik ve beraberliği pekiştiren bir yanı olmasıyla birlikte, zorlukların üstesinden gelme arzusunu da sembolize eder. Her bir dizesi, bağımsızlık mücadelesi sırasında yaşanan acıları, fedakarlıkları ve umutları yansıtır. Bu marşın kabulü, yalnızca askeri bir zaferin simgesi değil, aynı zamanda psikolojik olarak da bir topluluğun kendini bulması ve inancını tazelemesi için büyük bir fırsat olmuştur. İnsanlar bu marşı dinlerken, geçmişte verilen mücadelelerin hatırlanmasıyla birlikte yaşadıkları duygusal dalgalanmalar, toplumsal kimlikler üzerinde etkili bir tesir yaratmaktadır.
Psikoloji perspektifinden baktığımızda, İstiklal Marşı'nın kabulü, ulusun kendisine olan güvenini artıran bir olaydır. Bağımsızlık sembolü olarak algılanan bu marş, bireylerde aidiyet, cesaret ve dayanışma hislerini pekiştirir. Bireyler, marşı her duyduklarında geçmişteki onurlu duruşların hatırlanmasıyla birlikte, şu anki yaşam mücadelelerinde de güçlenebilirler. Özellikle millî günlerde marşın okunduğu anlar, toplumsal bir ruh halinin oluşmasına yol açar ve insanları bir araya getirir.
Duygu durumları, bireylerin yaşamlarının her alanını etkileyebilir. İstiklal Marşı'nın millet üzerindeki psikolojik etkisi, yalnızca bir özlem, mücadele ve kahramanlık hikayesi değil, aynı zamanda insanların kendilerine olan güvenlerini artırma yolunda önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle günümüzde sosyal medyada paylaşılan marş videoları, genç neslin bu duyguları hissetmelerine yardımcı olurken, tarih bilincini de taze tutmaktadır. Gençlerin bu duygusal bağ ile daha güçlü bir kimlik geliştirmeleri, ulusal değerleri anlama ve yaşatma çabalarına katkı sağlayabilir.
İstiklal Marşı'nın etkileri, sadece bireylere değil, toplumsal yapıya da yansır. Bir toplumun ortak bir değeri olarak benimsediği marş, bireyler arasında bir bağ kurarak sosyal rehabilitasyona katkıda bulunabilir. Bu, özellikle bir kriz ya da savaş durumunda, toplumsal kaynaşmayı sağlamada etkili bir araç haline dönüşebilir. Bir arada durmanın, dayanışmanın ve birlikte mücadele etmenin önemini pekiştiren İstiklal Marşı, geleceğe yönelik umut ve cesaret aşılamakta önemli bir rol oynar.
Sonuç olarak, İstiklal Marşı’nın sadece tarihi bir belge olarak değil, anlamı ve ruhu ile ruhsal bir kalkan olarak da algılanması gerektiği aşikardır. 104 yıl sonra bile, bu marşın psiko-sosyal etkileri devam etmekte ve nesilden nesile aktarılmaktadır. Bu bağlamda, İstiklal Marşı’nın tekrar gündeme gelmesi ve bu milli değerlerin ruhunda yaşamaya devam etmesi, hem bireyler hem de toplum için vazgeçilmez bir gereklilik haline gelmiştir. Bu vesileyle, İstiklal Marşı'nın kabulünün yıl dönümünde bir kez daha Türk milli bilincini, bağımsızlık arzusunu ve ortak paydada birleşme arzusunu kutlamak gerektiğini altını çizerek belirtmekteyiz.