İstanbul, tarihinde birçok deprem yaşamış bir şehir olarak biliniyor. Ancak son günlerde yaşanan deprem felaketinin ardından, kentte yaşanan binaların çökmesi, yalnızca fiziksel hasarı değil, aynı zamanda derin psikolojik etkileri de beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz günlerde bir tarihî binanın, deprem sonrası hasar almasına rağmen yeniden güçlendirilmeden kullanılmaya devam edilmesi, sonuç olarak korkunç bir çöküşle sona erdi. Bu olay, yalnızca o binanın çevresindeki insanları etkilemekle kalmadı, aynı zamanda İstanbul'daki birçok bireyde derin bir kaygı ve travma yarattı.
Depremler, insanların kendilerini güvende hissetme duyusunu zedeler. İstanbul’da meydana gelen son deprem sonrası kurulan duygu durumları, çok boyutlu bir şekilde ele alınmalıdır. Kişiler, deprem anında hissettikleri korku ve kaygının yanı sıra, çöküşle birlikte daha derin bir güvensizlik hissi yaşarlar. Uzmanlar, bu tür olayların insanların ruh sağlığı üzerinde kalıcı etkiler bırakabileceğini ifade ediyor. Özellikle, deprem sonrası oluşan travmaların zamanla bireylerin sosyal yaşamlarını, aile ilişkilerini ve iş yaşamlarını etkileyebileceği vurgulanıyor. İstanbul, 1999 yılındaki büyük depremin ardından travmatik deneyimlerle dolu bir şehir. Her deprem, geçmişte yaşanmış travmaları yeniden canlandırırken; bireylerin bu travma ile yüzleşmesi, çoğu zaman zorlu bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.
Depremin ardından, toplumsal destek mekanizmalarının devreye girmesi oldukça önemlidir. Psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları, depremzedelere destek vermek üzere acil durum planları geliştirmektedir. Bu noktada, toplumun her kesiminden bireylerin bir araya gelmesi büyük bir öneme sahiptir. Deprem sonrasındaki toplumsal dayanışma, bireylerin kaygı düzeylerini azaltmakta etkili bir rol oynamaktadır. İnsanların, bu tür olaylar karşısında çaresizlik hissine kapılmamaları ve destek almaları sağlanmalıdır. Ayrıca, uzaktan veya yüz yüze yapılan terapi seansları, grup terapileri ve toplumsal destek olayları, bireylerin bu süreçte kendilerini yalnız hissetmelerini engellemektedir. Uzmanlar, toplumun ne kadar aidiyet hissi duyarsa, bireylerin ruhsal dayanıklılıklarının o kadar artacağını söylemektedir.
İstanbul'daki psikolojik destek hizmetleri, bu tür olaylarla başa çıkabilme yeteneklerini artırmak amacıyla daha da güçlendirilmelidir. Deprem gibi doğal afetler, insanların hayatlarını köklü bir şekilde değiştirebilen faktörlerdir. Bu nedenle, bireylerin duygusal ve psikolojik sağlığını korumak için, acil durum sonrası psiko-sosyal destek hizmetlerinin güçlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Bireylerin, yaşadıkları deneyimleri paylaşarak birbirlerine destek olmaları, iyileşme sürecinin önemli bir parçasıdır. Çöken bina olayının ardından, birçok kişi hem kendi güvenliklerini sorgularken hem de sevdiklerini koruma içgüdüsüyle hareket etmeye başlamaktadır. Bu tür duyguların normalleşmesi, toplumsal iyileşme sürecinin önemli bir parçasıdır ve aynı zamanda bireylerin sosyal kaygılarını azaltacaktır.
Sonuç olarak, İstanbul'daki çökme süreci hem fiziksel hem de psikolojik açıdan uzun bir yolculuğu beraberinde getiriyor. Deprem sonrası yaşanan olumsuzluklar, bireylerin ruhsal sağlığına derin izler bırakabilir. Ancak, toplum içerisindeki dayanışma ve uzman desteği ile bu süreç atlatılabilir. İletişimin güçlendirilmesi, toplumsal destek ile birlikte bireylerin kendi ruhsal sağlıklarına özen göstermeleri, İstanbul’un bu travmadan daha güçlü bir şekilde çıkabilmesi için kritik bir rol oynamaktadır.