Son yıllarda iklim değişikliği ile mücadele, dünya genelinde yeni yasaların ve düzenlemelerin oluşturulmasına öncülük eden bir gündem maddesi haline geldi. Türkiye'de de bu bağlamda hayata geçirilen İklim Kanunu, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Peki, İklim Kanunu'nun içerikleri ve 2025 yılına yönelik vizyonu nedir? Yasalaşma süreci nasıl ilerledi? Bu yazımızda İklim Kanunu'nu ve önümüzdeki yıllarda yaşamımızı nasıl etkileyeceğini ele alacağız.
İklim Kanunu, Türkiye'nin iklim değişikliği hedeflerini belirleyen ve bu hedefler doğrultusunda gerekli adımları atmayı taahhüt eden bir yasal çerçeve olarak ortaya çıkmaktadır. 2020 yılında Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'na taraf olmasının ardından, sürdürülebilir kalkınma ve çevre koruma hedeflerinin belirlenmesi amacıyla hazırlanan bu kanun, toplam sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik olarak somut hedefler ve stratejiler sunmaktadır. Kanunun temel amacı, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak, çevreye duyarlı sanayi ve enerji sektörlerinin geliştirilmesi, bu bağlamda yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapılmasıdır.
İklim Kanunu, çevreye zarar veren sanayi uygulamalarının ve tarım politikalarının gözden geçirilmesi, karbondioksit emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliği ile ilgili farkındalığın artırılması gibi birçok önemli maddeyi kapsamaktadır. Bu kanun, aynı zamanda yerel yönetimleri, iş dünyasını ve sivil toplumu da içine alacak şekilde geniş bir katılım anlayışıyla hazırlanmıştır. Ülkemizde uygulanacak bu kanun, sadece çevre ile ilgili sorunları değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik sorunları da ele alarak kapsamlı bir çözüm sunmayı hedeflemektedir.
2025 yılı itibarıyla uygulanması planlanan İklim Kanunu'nun hedefleri arasında, Türkiye'nin toplam emisyonlarını belirli bir oranda azaltmak, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım oranını artırmak ve çevre dostu bir ekonomik model oluşturmak bulunmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak için çeşitli stratejiler ve politikalar geliştirilmesi bekleniyor. Kanun, sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmeyi ve sanayi sektöründe çevre dostu teknolojilerin benimsenmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
Yasal çerçevenin bir parçası olarak, İklim Kanunu ile birlikte çevresel etki değerlendirmeleri daha da güçlendirilecektir. Bu yönelik yapılan denetimler ile çevreye zarar veren faaliyetlerin engellenmesi ve hata sonucu oluşacak tahribatların önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, toplumsal bilincin artırılması; medya, eğitim kurumları ve sosyal medya gibi platformlar aracılığıyla sürdürülebilir yaşam tarzlarının teşvik edilmesiyle gerçekleşecektir.
İklim Kanunu'nun yasalaşma süreci, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan tartışmalar ve oylamalarla hızlandı. Kanunun Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla birlikte, yürürlük tarihine kadar gerekli altyapıların oluşturulması için çeşitli çalışmalara başlandığı duyuruldu. 2025 itibarıyla hedeflerin gerçekleştirilmesi için gereken adımların atılması, sadece hükümetin değil, aynı zamanda bireylerin, şirketlerin ve sivil toplum kuruluşlarının da üzerine düşen bir sorumluluktur.
Sonuç olarak, İklim Kanunu sadece ekolojik dengeyi korumakla kalmayacak, aynı zamanda ekonomik büyümeyi de çevresel sürdürülebilirlik çizgisinde etkileyecek bir düzenleme olarak öne çıkmaktadır. 2025 hedefleri doğrultusunda gerçekleştirilmesi gereken değişiklikler, ülkemizin geleceği için kritik öneme sahiptir ve sağlıklı bir çevrede huzurlu bir yaşam sürme şansımızı artıracaktır. Unutulmaması gereken nokta, çevre koruma bilincinin sadece yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda toplumun her kesiminin katılımıyla gerçekleşeceğidir. Bu bağlamda, herkese önemli görevler düşmektedir.