Şiddet, toplumsal dinamiklerin karmaşasında sıkça karşılaşılan bir olgu olup, gün geçtikçe daha da büyüyen bir tehdit haline gelmektedir. Son olarak, İstanbul'un Başakşehir ilçesinde 58 yaşındaki bir kadının, basit bir nedenden dolayı baba ve oğlu tarafından darbedilmesi, bu konudaki endişeleri bir kez daha su yüzüne çıkardı. Olay, toplumda cinsiyet eşitsizliği ve şiddet sarmalının ne denli tehlikeli boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi.
Başakşehir’de gerçekleşen olay, gündelik bir yaşamın sıradan bir anında başlayarak, korkunç bir şiddet dolu eyleme dönüştü. İddialara göre, baba ve oğlu, bir başka kişiye ait olduğu öne sürülen bir bidon sebebiyle tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi sonucunda, baba ve oğlu, yanlarında bulunan söz konusu bidonu savunma aracı olarak kullanarak 58 yaşındaki kadına saldırdı. Olayın ardından çevredeki vatandaşların müdahalesi ile darp edilen kadının durumu, hemen sağlık ekiplerine bildirildi.
Olay yerine gelerek kadına ilk müdahalede bulunan sağlık ekipleri, kadının ağır yaralandığını bildirdi. Hızla hastaneye kaldırılan kadın, tedavi altına alındı. Bu durum, toplumda yalnızca fiziksel şiddetin değil, aynı zamanda psikolojik bir travmanın da ne denli etkileyici olabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Şiddetin sadece bir beden üzerindeki izler değil, aynı zamanda insan ruhundaki derin yaralar olduğunu unutmamak gerekir.
Bu tür olaylar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve var olan cinsiyet kalıplarının bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Özellikle kadınların, toplumda daha zayıf bir pozisyonda oldukları algısı, erkeklerin şiddet gösterme oranlarını artırmaktadır. Bu olayda da görüldüğü üzere, sıradan bir tartışma bile şiddete dönüşme potansiyeli taşıyor. Kadınlara yönelik şiddetle mücadele etmek için öncelikle toplumun bu meseleye bakış açısını değiştirmek gerekmektedir.
İstanbul’da yaşanan bu olay sadece bir bireyin trajedisi değil, aynı zamanda toplumda kadınların maruz kaldığı şiddet ve cinsiyet eşitsizliğinin bir göstergesidir. Bu tür olayların önlenmesi, birçok açıdan toplumsal bir sorun olarak ele alınmalıdır. Şiddetin kök nedenlerini anlamak ve bu kökleri ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atılması, öncelikli bir hedef olmalıdır.
Bunun yanı sıra, şiddet mağdurlarının destek alabileceği mekanizmaların güçlendirilmesi, toplumsal farkındalık yaratacak kampanyaların düzenlenmesi ve eğitim sisteminde kadına yönelik şiddet konusunda bilinçlendirici içeriklerin yer alması büyük önem taşımaktadır. Her bireyin temel hak ve özgürlükleri arasında yer alan şiddetsiz bir yaşam hakkı, toplumun her kesimi tarafından desteklenmelidir.
Başakşehir'de meydana gelen bu trajik olay, kadına yönelik şiddet sorununu bir kez daha gündeme getirdi. Toplum olarak şiddete karşı sıfır tolerans politikası benimsenecek şekilde davranışlarımızı gözden geçirmeli ve herkes için güvenli bir yaşam alanı oluşturmak adına çaba göstermeliyiz. Her birey, cinsiyet ya da yaş ayrımcılığı gözetilmeksizin güvenli ve saygılı bir ortamda yaşayabilme hakkına sahiptir.
Unutulmamalıdır ki, bir kadına uygulanan her türlü şiddet, yalnızca onun değil, toplumun bütününün yarasına dönüşmektedir. Başakşehir'deki olay, sadece bireysel bir mesele değil, aynı zamanda tüm toplumun sorumluluğudur. Kadına yönelik şiddetle mücadele, hepimizin ortak görevidir.